9 Kasım 2014 Pazar

Sabahattin Ali - Hayat

HAYAT


Ölü bir külçesiyim şimdi kemikle etin,
Dimağım pençesinde sonsuz rehavetin.
Beyhudedir ey gönül, beyhudedir gayretin!
Kıvılcım bile yokken ocak körüklenir mi?..

Zaten ne bulmuşum ki yaşamakta tat diye
Gönlüme çok söyledim can yükünü at!.. diye
Sorarım sana gafil hiç insan hayat diye
Omuzları çökerten bu yükü yüklenir mi?

Kimse baş çevirip de bakmayacak gebersem,
Bilmem gönül ne cevap verecek şöyle dersem:
Gayen ne bu manasız yaşayışta a sersem,
Böyle paçavra gibi ömür sürüklenir mi?


28 Mayıs 2014 Çarşamba

Cemal Süreya - Güzelleme



Bak bunlar ellerin senin bunlar ayakların 
Bunlar o kadar güzel ki artık o kadar olur 
Bunlar da saçların işte akşamdan çözülü 
Bak bu sensin çocuğum enine boyuna 
Bu da yatak olduğuna göre altımızdaki
Sabahlara kadar koynumda yatmışsın
Bak bende yalan yok vallahi billahi
 
Sen o kadar güzelsin ki artık o kadar olur 

İşe bak sen gözlerin de burda 
Gözlerinin ucu da burda yaşamaya alışık 
İyi ki burda yoksa ben ne yapardım 
Bak çocuğum kolların işte çıplak işte 
Bak gizlisi saklısı kalmadı günümüzün
Gözlerin sabahın sekizinde bana açık 
Ne günah işlediysek yarı yarıya 

Sen asıl bunlara bak bunlar dudakların 
Bunların konuşması olur öpülmesi olur 
Seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde 
Vapurdaydık vapur kıyıya gidiyordu 
Üç kulaç öteden İstanbul gidiyordu 
Uzanmış seni usulca öpmüştüm  
Hemen yanımızdan balıklar gidiyordu

11 Mayıs 2014 Pazar

Nazım Hikmet - Şeyh Bedrettin Destanı


...Mademki bu kerre mağlubuz netsek, neylesek zaid.
Gayrı uzatman sözü.
Mademki fetva bize aid verin ki basak bağrına mührümüzü..

Yağmur çiseliyor,
korkarak
yavaş sesle
bir ihanet konuşması gibi.

Yağmur çiseliyor,
beyaz ve çıplak mürted ayaklarının
ıslak ve karanlık toprağın üstünde koşması gibi.

Yağmur çiseliyor,
Serezin esnaf çarşısında,
bir bakırcı dükkânının karşısında
Bedreddinim bir ağaca asılı.

Yağmur çiseliyor.
Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir.
Ve yağmurda ıslanan
yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin çırılçıplak etidir.

Yağmur çiseliyor.
Serez çarşısı dilsiz,
Serez çarşısı kör.
Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü
Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.

Yağmur çiseliyor.

Nazım Hikmet Ran

                                    Fotoğraf: Ceren Ay
                           

9 Mayıs 2014 Cuma

Edip Cansever - İnfilak


Ben gidince hüzünler bırakırım
Bu senin yaşadığındır
Bir ev sıkılır kadınlardaki
Bir adam sıkılır kadınlardaki
Seni sevmek bu kadar mı
O benim yaşadığımdır.

Bazan da bir yerde kuşlar vardır
Ne uçmak, ne görünmek için
Bir karanfil pencereyi deler
Bir kapı kendiliğinden kapanır
İstesek sevişirdik, ama olmadı
Biz değil yaşayan acılardır.

Gitsem de her yerde biraz vardır
Hatırda zamansız bir plak
Bir otel kapısı, biraz istasyon
Vardır o seninle birlikte olmak
Buluşur çok uzaktan ellerimiz
Ve nasıl göz gözeyiz ansızın bir infilak.

8 Mayıs 2014 Perşembe

Turgut Uyar - Tel Canbazlarının Tel Üstündeki Durumunu Anlatır Şiirdir


Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Tanrınız büyük amenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Bütün ağaçlarla uyuşmuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama ağaçlar şöyleymiş
Ama sokaklar böyleymiş
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yan gelmişim diz boyu sulara
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle dövüşemem
Siz ne derseniz deyiniz
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Sizin morunuz mor inandım
Ben tam dünyaya göre
Ben tam kendime göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız.




14 Nisan 2014 Pazartesi

Ziya Gökalp - Turan





Nabızlarımda vuran duygular ki tarihin
Birer derin sesidir, ben sahifelerde değil
Güzide, şanlı, necip ırkımın uzak ve yakın
Bütün zaferlerini kalbimin tanininde
Nabızlarımda okur, anlar, eylerim tebcil.

Sahifelerde değil, çünkü Atilla, Cengiz
Zaferle ırkımın tetviç eden bu nasiyeler, 
O tozlu çerçevelerde, o iftira amiz
Muhit içinde görünmekte kirli, şermende;
Fakat şerefle numayan Sezar ve İskender!

Nabızlarımda evet, çünkü ilm için müphem
Kalan Oğuz Han'ı kalbim tanır tamamiyle
Damarlarımda yaşar şan-ü ihtişamiyle
Oğuz Han, işte budur gönlümü eden mülhem:

Vatan ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan
Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan

13 Nisan 2014 Pazar

Küçük İskender - Seni Seviyorum Bunda Bir Kasıt Yok




acınası tesadüflerle ayrılıyorsun molekülden,
hüzün hastası bir hayvansın
şiddetli baş ağrılarıyla çalkalanan
çok kurak iklimlerde, büyük sinir krizlerinde
ağır işkence görmüş şehirlerde
saadetin zarif, adaletin ince.

bir miktar alkol ve ürperti alıyorsun
kelimelerin karardığı peşin hükümlerde.
şahsi sevişiyorsun şiddetin bütün bitki örtüsüyle.
gözlerin ucuz, tutkun ucuz, direncin ucuz
tehlikeli bir yalan gibi duruyorsun
ruh yoksulluğunun harikulade iskeleti üzerinde.

tutulamayacak yeminsin, yemin ederim,
her insana gerçek aşkı öğretecek bir külfetin var
ve
alelacele asılmış bir çocuk militan
gibi şaşkın ama onurlu bakıyorsun
yükseldiğin gökyüzüne.

ben seni ayakta alkışlıyorum
hep ayakta alkışlıyorum seni ben
yollarda yürürken alkışlıyorum
sinemalarda, üçüncü sınıf oyuncularda alkışlıyorum
afrika'nın içlerine doğru alkışlıyorum
vuruşurken alkışlıyorum seni ben
evet, hüzün hastası bir hayvansın
acınası tesadüflerle ayrılıyorsun
kainata gösterdiğin sahte hüviyetinden.

o nasıl bir hale
bana cimri, başkalarına bonkör bedeninde;
bir acı votka tadı yakalıyorum dilenen bakışlarında
'suçsuzum' diyorsun, 'tarzım bu' diyorsun
aç bir kurt gibi iniyor yüzüne hüzün
kirpiklerin alnına deyiyor
bende deyiyorum alnına cevapsız sorularımla
uykum geldi diyorum
seni sevmekten uykum geldi
jilete abanıyorum
korkuya abanıyorum
tek arkadaşım yok öbür tarafta çünkü!

çek perdeleri, kapat ışıkları
bu telaşlı yokoluşun fosforu aydınlatır bizi
uykum geldi diyorum
tutulamayacak yeminsin, yemin ederim
heryeri keserim, herkesi, herşeyi keserim
bıçağımı taşıyan elde kader çizgim de gizli!
bitiyor
sancıda safları sıklaştıran o garip haz bitiyor
bir kez olsun samimi bak
bak! gecenin eteklerine eşkiya ayrılıklar siniyor!

acınası tesadüflerle ayrılıyorsun molekülden
ateşler içinde bırakıyorsun sana biriktirdiğim suyu
oysa hiç sansım kalmadı
yeniden doğmak için, bana ait olduğu belirtilen külden.

al bu külü de götür
al bu külü de götür, diğer taraflara üfle
muzaffer bir hain gibi ayrıl
tertemiz hayal hikayemden.

11 Nisan 2014 Cuma

Edip Cansever - Tragedyalar III



.....
.....
.....
Biraz da güldünüzdü aklınızdan geçen bir şeye
Ya gülünç bir olaya, ya önemsiz bir söze
Ama az ötede düğmeleriyle oynayan
Ve yiyen tırnaklarını bir adam
Duraksız sizi izliyordur belki de.

Ya da bir dernekte üyesiniz, azıcık mutlusunuz
Ya da küçük bir memur bir banka servisinde
Durmadan suçlusunuz
Durmadan suçlusunuz
Durmadan suçlusunuz ve artık kendinizi
Gücünüz yok ödemeye.

Giderek siz oluyorsa bütün bir kalabalık
Yüzünüz yüzlerine benziyorsa, giysiniz giysilerine
Ansızın bir hastanın kendini iyi sanması gibi
Gücünüz yetse de azıcık bağırsanız
Bir yankı: durmadan yalnızsınız
Durmadan yalnızsınız.
......
......
......

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN - SEN GİDERSEN



Sen gidersen sesin gider 
Kokun gider yüzün gider 
Ay dolanır pusularda 
Tenim titrer gecem biter 

Sen gidersen yüzün gider 
Martı küser baykuş öter 
Senden kalan son hatıra 
İki damla yaşın gider 

Sen gidersen boyun gider 
Posun gider sözün gider 
Bir şey kopar yüreğimden 
Çatılmadık kaşın gider 

Sen gidersen kim kıskanır
Kim dolanır pencereme
kimler gelir kimler geçer
Çift kapılı şu hücrede

Sen gidersen sohbet gider 
Tadım gider tuzum gider 
Dinlediğim her şarkıda 
Tel kırılır sazdan düşer 

Sen gidersen başkent gider 
içim üşür ayaz düşer 
İzmir'de Konak meydanı 
İstanbul'da Taksim düşer 

Sen gidersen canım gider 
Adın geçer içim titrer 
Şu dağlanmış yüreğime 
Sevda denen akkor düşer 

Sen gidersen herşey gider 
Sesin gider,sesim düşer 
Sen gidersen ey sevgili 
Ben biterim,şiir biter...

9 Nisan 2014 Çarşamba

İsmet Özel - Jazz



                                               Bedir'e            
Bu vapuru kaçırırsam beni belki de cinnet basar
belki kanser olurum bu yıl sınıfta kalırsam
nöbette uyursam eğer kitaplarımı yakarlar
etimde şirpençe çıkar bu kızı alamazsam
bu işi bitiremezsem şehirden beni kovarlar
izin kağıdım yanar konuşacak olursam
bu senet bankalar kapanmadan
ruhumun rengini kapatmayacak olursa
ölür kuyuya düşen çocuk
çocuğun mercan saati çatlar mutlaka
koşup haber vermeliyim
yetkili memura
bahar geliyor, ilerliyor yeminler
alnımı kapıp getirmeliyim
denizi karşılamaya
kırlangıcın kanadındaki kezzap
leylakta sıkışan buhar için
nabzımı bulmalıyım nerede bulacaksam
nabzımı çünkü ben kasadan fiş alarak
yağmuru, selvileri zor durumda bıraktım
benim yongalarımdan yapıldı bu çelenkler
ben papatyaları şımartmadım diye oldu
Mata Hari`ler casus, Al Capone`lar gangster
inmem gerek gözbebeklerimin altına
beynimin ortasına büzülmeliyim
genşeyip kımıldayabilirim oradan sonra
dum di dum
duridum dubida
kendi kalbimle zamanım arasındaki sarkaç
püskürtüyor beni dünyaya
bırakıyorum zerreciklerime kadar emsin beni
Atlantik ve Pasifik ve beş kıta
koşmam gerek
yetişmem gerek yazgıma
tutmam gerek, sormam gerek, bilmem gerek
esenlemem, kargışlamam, irkitmem gerek niçin
niçin, niçin, niçin
kuyuya düşen çocuk niçin ölmesin
 

8 Nisan 2014 Salı

Orhan Veli Kanık - Güzel Havalar



GÜZEL HAVALAR
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.

Cemal Süreya - Gül




Gülün tam ortasında ağlıyorum
Her akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta
Beni ayakta tutan gözlerinin

Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum
Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz
Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum
İstasyonda tiren oluyor biraz
Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım

Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum
Her nasılsa sokağa düşmüş
Kolumu kanadımı kırıyorum
Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı
Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene



7 Nisan 2014 Pazartesi

Aziz Nesin - Hoşçakal Güzel Dünyam




Hiç kimse buyur etmedi beni 
Bu dünyada hiçbir yere 
Ama açtım bütün kapıları tekmeleyerek 
Bütün engelleri göğüsleyip yıkarak 
Buyrun dediler o zaman incelikle 
Buyur ettiler 
Ve 
Buyurdum 

Elimden geldiğince görevimi yaptım 
Gülümsedim hıçkırıklarımı boğarak 
Sonunda kimsenin yorulmadığı denli yoruldum 
Artık kapılar açık kalsın 
Bundan sonra gireceklere 
Şimdi dinlenmeye gidiyorum 
Hoşcakal güzel dünyam.

26 Mart 2014 Çarşamba

Nazım Hikmet Ran - Japon Balıkçısı


JAPON BALIKÇISI
                                        Denizde bir bulutun öldürdüğü
                                        Japon balıkçısı genç bir adamdı.
                                        Dostlarından dinledim bu türküyü
                                        Pasifik'te sapsarı bir akşamdı.
Balık tuttuk yiyen ölür.
Elimize değen ölür.
Bu gemi bir kara tabut,
lumbarından giren ölür.
Balık tuttuk yiyen ölür,
birden değil, ağır ağır,
etleri çürür, dağılır.
Balık tuttuk yiyen ölür.
Elimize değen ölür.
Tuzla, güneşle yıkanan
bu vefalı, bu çalışkan
elimize değen ölür.
Birden değil, ağır ağır,
etleri çürür, dağılır.
Elimize değen ölür...
Badem gözlüm, beni unut.
Bu gemi bir kara tabut,
lumbarından giren ölür.
Üstümüzden geçti bulut.
Badem gözlüm beni unut.
Boynuma sarılma, gülüm,
benden sana geçer ölüm.
Badem gözlüm beni unut.
Bu gemi bir kara tabut.
Badem gözlüm beni unut.
Çürük yumurtadan çürük,
benden yapacağın çocuk.
Bu gemi bir kara tabut.
Bu deniz bir ölü deniz.
İnsanlar ey, nerdesiniz?
                           Nerdesiniz?


Kalender Yıldız - Kuklacı


ı

her aşk bir mecnun büyütmez
ve her insan kendini sever sadece
zamanı yontan mevsimler
yıllanmış hüzünler bırakırken kalbime
aynalarda arama annemdeki yüzümü
sığınıp tanrı'ya adını andıktan sonra
bir azize sattım onu taşrada
sürgün ayaklarım hallaç başımla
kırdım aşka dair öğrendiğim ne varsa
kalender bir eda ile kırdım kuklacı
kanımla suladığım gülün dalını

yorgun şehrayinlerden artakalan hüzün
mühürlü gözlerden süzülen damla
inatla söylüyorum işte tüm insanlara
bir kez olsun açmadı şakağımda gül
ant içtim yalan yere tevili yoktur
yalan tüm kahinler yalancı remil
ansızın çıkagelen sevgili yoktur

kayboldu bir bir bindiğim tahta atlar
ihtiyar çocuklar yaşardı bu şehirde kuklacı
onlar da binip gitti kaybolan atlarıma
yıkık kaşlı esmer alınlarının kırışığını
hangi duvara serip açarlar şimdi kim bilir
bu şehirde gözleri bulutsu düşleri yeşil
uğrunda ölünesi sevgililer yaşardı eskiden
onlar da sırroldular ömrüme ziyan
yaralı bir hançerdir şimdi kalbimde hicran

ölüler şehrindeyim kuklacı
kollarım örümcek gözlerim yosun
gül yağmuru bekliyorum
mezarlık kuytusu apartmanlarda
yoldan uzun düşten kısa bir gecenin ardından
ince bir bulut akıyor şehre ateşten sudan
kaçıyor bir bulut aşktan yağmurdan
bir bulut bir çıngı sis ve hamaylı
o ve gül yağmuru yok anlıyor musun

içim insan mezarlığı
en çok da ben ölmüşüm kuklacı
adım başı mezar taşım var
katillerim en sevdiğim insanlar

ıı

kuklacı oynatma parmaklarını
bahtiyar günlerimiz uzakta kaldı
herkes kendinden kaçıyor şimdi nasılsa
hatırlatma bize unutamadıklarımızı
gamlı gözlerinle ağlatıp çağırma
kalbinde yabancı ölüler taşıyan insanları
mevsimsiz hayatların sayrı yalnızlığına

yola vurma beyhude parmaksız çocukları
ki masal değil yaşadığımız kuklacı
kim inanır küllerinden doğduğuna anka’nın
ve kim gökyüzünde kaldığına kanatlarının
çölün kapısındayım ne serap ne heyula
ebabil çığlıkları duydum taş duvarlarda
kurtuluşum yok ve ziyanken ömrüm
isminin baş harfinde ölüme yattığım gün
gördüm kuklacı apansız gördüm her şeyi

bir sabun köpüğü gibi yağarken yağmur
kaybolup gider sandım içimde bir yerlerde
ama yok asılı kaldı hep en acıtan hâliyle
kuklacı uğrunda ölmeye ahdetse de mehlika
kesik bir şarap hüznü ve uzayan gölgelerle
kanına yürürken ıslak ve deli taylar
yıkılası kentlerde yenik düşer şeytana
kelebeklerden masum eflatun kirpikli kızlar

her şey gün batarken oldu
biçti kalbimi bir kırık mısra
ben gün batarken düştüm aşka
ay gün batarken anladı yalnızlığını
dağlar kimsesizliğini kadınlar…
gün batarken sus dedi bilge. sus unutursun
o zaman siyahtı saçlarım doğrudur sandım sustum
kuklacı öğrendim ki yıllar sonra kendimden
yarım kalan hiçbir şeyi unutamam ben

ııı

kuklacı son itirafımdır geç kayıtlara
şark çıbanı görmüş yüzümde
en kadim konuk olsa da hüzün
ben kimseye ağlamadım ömrümce
bana da ağlamasın canlar esefa
ne var ki dünyada insan ve eşya yalnızca

yalancıyız kuklacı mektuplar şarkılar kadar
ay düşer gölgemize günahtır akşamlarımız
en sevdiklerimizden alırız en çok acıyı
kederle sınanırken en coşkun çağımızda
utangaç katiller gibi yer ömrümüzü
sevdalısı olduğumuz kızıl şafaklar

kaç kez yola çıktım sevmek fikriyle
sakıt ve meczup bir keşiş gibi
kendimi unuttuğum o yerde
yadigar bırakıp tüm urbalarımı
mavinin mavisi sanıp ardınca yürüdüğüm
şu ölü kadın var ya kuklacı gözleri karanfil
tanırım onu çok eskilerden
yüreği mühürlü bir annedir o şimdilerde
ona bir kez olsun söyleyemedim gençliğinde
gözlerinde öldüğümü kaç kere

mahzenimde şarap ruhumda ızdıraptı
ben uzun bir lal idim o kısa bir hayal
çaldılar kuklacı düşlerimde büyüttüğüm
o hüzzam sevgiliyi ki bir sır bilirdim onu
kimselerin bilmediği ince uzun esmer bir sır
kim çaldı kuklacı garip ve selis sırrımı kim

kuklacı son kez vursun boynumu acemi cellat
söz yeniden doğmayacağım yoruldum artık
yükü kaygı olan pervaneye ne denir
topla hatıraları askıda kalsın melal
kahır yok. sitem yok. pişmanlık hiç.
suya yenik düşen bir gül olacağım söz

24 Mart 2014 Pazartesi

Hüseyin Nihal Atsız - Mutlak Seveceksin



Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
Bir sır ki bu,ölsen bile açamazsın...

Anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki...
Bak emrediyor:Daldığın alemden uyan ki,
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...

Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...

Ram ol bana,ruhun yeni bir aleme girsin...
Yazmış kaderin:Aşkıma ömrünce esirsin!
Aklınla,şuurunla,hayalinle bilirsin.
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...


Muzaffer Tayyip Uslu - Öldükten Sonra



Öldükten Sonra
Diyecekler ki arkamdan
Ben öldükten sonra
O, yalnız şiir yazardı
Ve yağmurlu gecelerde
Elleri cebinde gezerdi
Yazık diyecek
Hatıra defterimi okuyan
Ne talihsiz adammış
İmanı gevremiş parasızlıktan
Muzaffer Tayyip Uslu

Yılmaz Erdoğan - Bu Yol Nereye Gider?


Bir kuğunun boynuna dokunurken… 

yol bir yere gitmez 
içerde 
düz saçlara uğrar 
ayak üstü bir akşamüstü 
her plansız ürperişin sonu 
hüsran 
ve hüsran 
çok sanat müziği bir kelimedir 

yol bir yere gitmez 
o bir durma biçimidir 
yol yoluyla gidebilir yare 
yoldan çıkabilir apansız 
ve ömür bitebilir yoldan önce 
ama yol bir yere gitmez 
o bir durma biçimidir 
yaşamak 
hızlı bir ölme biçimidir 
düşünce ışıktan yavaşsa 
erken gidilmelidir 
gerdan sözcüğüne 
bir kuyumcuda da rastlayabilirsin 
bir kasapta da 
kalbin sızlamaz 
bir kuzu yüreğini vitrinde görünce 
o bir beslenme biçimidir 
ama korkarsın 
kurdun sevdiği havadan 
ayakkabı yaparsın yılandan 

yol bir yere gitmez 
o bir durma biçimidir 
her garantiyi istersin hayattan 
oysa ölümle yaşam arası 
uzun malum ince bir yol 
bir yere gitmez 
o bir ölme biçimidir 

iyi yolculuklar denmez bir gidene 
yapılamaz çünkü 
çok yolculuk bir seferde 
yolcu denmez her gidene 
herkes o yolun taraftarı olmayabilir 
hiç bir sürgün 
gittiği yolu sevmez mesela 

yol bir yere gitmez 
o bir susma biçimidir 
soğuk bir taşıtın uğultusunda

Necip Fazıl Kısakürek - Bekleyen




BEKLEYEN

Sen, kaçan ürkek ceylânsın dağda,
Ben, peşine düşmüş bir canavarım!
İstersen dünyayı çağır imdada;
Sen varsın dünyada, bir de ben varım!

Seni korkutacak geçtiğin yollar,
Arkandan gelecek hep ayak sesim.
Sarıp vücudunu belirsiz kollar,
Enseni yakacak ateş nefesim.

Kimsesiz odanda kış geceleri,
İçin ürperdiği demler beni an!
De ki: Odur sarsan pencereleri,
De ki: Rüzgâr değil, odur haykıran!

Göğsümden havaya kattığım zehir,
Solduracak bir gül gibi ömrünü,
Kaçıp dolaşsan da sen, şehir şehir,
Bana kalacaksın yine son günü.

Ölürsün... Kapanır yollar geriye;
Ben mezarla sırdaş olur, beklerim.
Varılmaz hayale işaret diye,
Toprağında bir taş olur, beklerim...


Ömer Lütfi Mete - Gülce



Ucurumun kenarındayım Hızır
Bir dilber kal’asının burcunda
Muhteşem belaya nazır
Topuklarım boşluğun avucunda
Kaldım parmaklarımın ucunda
Bir gamzelik rüzgar yetecek
Ha itti beni ha itecek

Uçurumun kenarındayım Hızır
Cihan hazır
Divan hazır
Ferman hazır
Kurban hazır

Uçurumun kenarındayım Hızır
Güzelliğin zülme çaldığı sınır
Başım döner, beynim bulanır
El etmez
Gel etmez
Gülce’m uzaktan dolanır

Uçurumun kenarındayım Hızır
Gülce bir davet
Mecaz degil
Maraz degil
Gülce bir afet
Peri degil
Huri degil.
Gülce bir beyaz zehir
Gülce en vahim haz
Buram buram zehir
Yâr gözünde infaz
Bir gamzelik rüzgar yetecek
Ha itti beni ha itecek
Güzelliğin zülme çaldığı sınır

Uçurumun kenarındayım Hızır
Ben fakir
En hakir
Bin taksir
Ateşten
Kalleşten
Mızrakla gürzden
Dabbet-ül arz dan
Deccalden
Yedi düvelden
Korku nedir bilmeyen ben
Tir tir titriyorum Gülce’den
Ödüm patlıyor Gülce’ye bakmaktan
Nutkum tutuluyor
Ürperiyorum
Saniyeler gözlerinde birer can
Her saniyede bir can veriyorum…

Ömer Lütfi METE

19 Mart 2014 Çarşamba

Yavuz Bülent Bakiler - Şaşırdım Kaldım


Şaşırdım Kaldım İşte

Sözde, senden kaçıyorum dolu dizgin atlarla..
Bazen sessiz sedasız ipekten kanatlarla..

Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla..
Karşıma çıkıyorsun en serin imbatlarla..

Adını yazıyorsun bulduğun fırsatlarla..
Yüreğimin başına noktalarla.. Hatlarla..

Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla..
Sözde, senden kaçıyorum doludizgin atlarla.

Ne olur bir gün beni kapında olsun dinle..
Öldür bendeki beni..
..Sonra dirilt kendinle!

Çarpsan karasevdayı en azından yüzbinle..
Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle..
Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle..
Ama her defasında geri döndüm SENİNLE..

Hangi düğüm çözülür.. Nazla.. Sitemle.. Kinle..
Ne olur bir gün beni, kapında olsun dinle..

Şaşırdım kaldım işte, bilmem ki n'emsin..?
Bazen kızkardeşimsin.. Bazen öpöz annemsin..
Sultanımsın susunca, konuşunca kölemsin..
Eksilmeyen çilemsin..
Orada ufuk çizgim, burda yanım yöremsin..
Beni ruh gibi saran sonsuzluk dairemsin..

Çâresizim.. Çâremsin..

Şaşırdım kaldım işte bilmem ki neyimsin...